İzmir’e gittiğimde ritüelimi gerçekleştirmezsem İzmir’e gitmemiş gibi hissediyorum. Ne mi bu ritüel?

Turistmişim gibi yürüyerek Alsancak- Konak- Karşıyaka’yı gezmek:) Tabii, körfezden karşıya geçmek için bir araca binmem gerekiyor, bunun için de tercihim vapur oluyor.

Bu yazımda kendime çizdiğim rotayı, fotoğraflarını harita üzerinden göstererek ve tavsiyelerimle paylaşmaya çalışacağım.

Rahat bir ayakkabı giyin çıkıyoruz tura:) İşte haritamız, işte rotamız (mavi çizgileri takip edin), işte öneriler…

Harita üzerinde ikonlara tıkladığınızda orayla ilgili fotoğraf ve açıklama bulabilirsiniz. Resimleri daha büyük görüntülemek için de resimlere tıklayabilirsiniz.


Haritayı daha büyük görüntülemek isterseniz tıklayın

Bornova’da oturduğum için önce Alsancak dolmuşuna atlıyorum.Son durakta iniyorum.

TCDD Alsancak Garı önünden karşıya geçerek Atatürk Caddesi’ni kesen Bornova Sokağı’na (1472 Sk.) yöneliyorum. Kıbrıs Şehitleri Caddesi‘ne kadar yürüyorum.

Kıbrıs Şehitleri boyunca ara sokaklara girip çıkmayı seviyorum ama en güzelleri Muzaffer İzgü (Mİ) ve Gazi Kadınlar Sokağı (GKS) sanırım. Mİ’den içeri giriyorum. Yolun sonundan sola dönüp GKS’ye giriyorum. Yolun bitimi yine Kıbrıs Şehitleri’ne bağlanıyor.

Bir çok İzmirli’nin buluşma noktası olan Sevinç Pastanesi‘ne gelene kadar yürüyorum:) Bir çok İzmirli gibi ben de çok kez Sevinç’in önünde birileriyle buluşmuşumdur ama içeri girip oturmuşluğum üçü geçmez. Bu arada nasıl buranın buluşma noktasına dönüştüğü hakkındaki rivayet şöyle:

Bundan seneler önce Sevinç Pastanesi açıldığında önünden dolmuşlar geçerken, Sevinç Pastanesi sahibinin parayla tuttuğu adamlar inecekleri zaman “Sevinç Pastanesi’nde indirir misiniz?” dermiş. Zamanla bu adamlar Sevinç Pastanesi’ni bilinen bir yer haline getirmişler. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…

Neyse biz yolculuğumuza devam edelim. Sevinç Pastanesi önünden Gündoğdu Meydanı’na doğru ilerliyorum. Artık sahildeyim! Mis gibi deniz kokusu eşliğinde Alsancak Kordon‘da yürümek bünyeme iyi geliyor.

Bu noktadan sonra tercih sizin.Tur daha kısa sürsün isterseniz sahilden devam edebilir Pasaport iskelesinden Karşıyaka’ya geçebilirsiniz. Ya da benim yaptığım gibi sahil turunu yarıda bırakıp Fransız Konsolosluğu’na gelmeden iç kısıma geri dönebilirsiniz. Benim tercihim burada Gül Sokak‘ın (1382 Sk.) içinden geçip 1379 Sk kesişimine kadar yürüyüp Sevgi Yolu’na ulaşmak.

Gül Sokak’ta lüks markaların mağazalarından alışveriş yapabilir ya da yorulduysanız bir yerlerde kahve molası verebilirsiniz. Fiyatlar ortalamanın biraz üstündedir haberiniz ola:)

Sevgi Yolu’na gelene kadar ağaçlarla çevrili yol boyunca sağda solda çeşitli okulların, kültür merkezlerinin yanından geçeceksiniz. Zamanınız varsa DESEM’de çok ucuza bir film izleyip ya da bir sergi gezip yolunuza devam edebilirsiniz.

Karnınız çok acıkmışsa Sevgi Yolu’na girmeden önce, Amerikan Kültür Merkezi‘nin oralarda bir sürü kumpirci vardır. Birinden bol malzelemeli, doyurucu bir kumpir yiyebilirsiniz. Acıkmadıysanız yola devam o zaman.

Palmiyeler altından geçerek Sevgi Yolu‘nda yürüyorum.Takılara, kitaplara bir göz atıyorum.Yol bitiminde  karşıya geçip Batı Dersanesi’nin de önünden geçerek Gazi Bulvarı’na ulaşıyorum. Hiç sağa sola sapmadan aynı yolu takip ederek Fevzi Paşa Bulvarı’na kadar ilerliyorum. Albey tabelasını gördüğüm sokaktan içeri giriyorum. Artık Hisarönü’ndeyim. Amacım Kızlarağası Hanı’na gitmek. Ama bu yol üzerinde yürüyüp de Merdane’nin talaş böreğini yemeden gitmek olmaz. “Yok börek istemem” derserniz tam karşısında meşhur tatlıcılardan Mennan’da kazandibi üstü dondurma, sadece dondurma (özellikle de karadutlusunu) ya da limonata denemenizi de tavsiye edebilirim.

Yemeniz bittiyse çok oyalanmayın kalkın, daha çok şey var yapacak! Girdiğim sokaktan yolun sonuna kadar ilerliyorum. Yol ikiye ayrılıyor. Sağdan gidiyorum. Kızlarağası Hanı‘nın köşede sıkışmış bir girişi var, oradan içeri atıyorum kendimi. Takılara, antikalara bakarak geziyorum. Sonra hanın ikinci katına çıkıyorum. Burada alt kata göre antikacılar daha çok. Enterasan şeylere gözün takılıyor. Sonra alt kata iniyorum. Canım isterse bazen börek üstüne cila olsun diye hanın ortasındaki tabureler üstünde bir çay içiyorum. Ama çaydan daha cazibi var: Fincanda kahve! Türk Kahvesi’ni çok içmememe rağmen bu kahveye dayanamıyorum. Kızlarağası Hanı’nın 906.Sokak’a bakan kapısından çıkıyorum ve Şükrü Bey’in Yerinde kendime şekerli bir kahve söylüyorum. Bir tanesi kesmiyor ikinciyi söylüyorum. Bu kahvenin özelliği, kahvesinin cezve kullanılmadan, ocak üstünde fincan içinde pişmesi. Bu sayede kahveniz köpük köpük geliyor ve telveleri görene kadar bu köpükler bitmiyor. Yalnız fincanı çok sıcak geliyor, dikkat edile eller yakılmaya! Aromalı kahveler de yapmaya başlamışlar diye duydum ama henüz tatmadım.

Kahvelerden sonra kendime geliyorum ve yola devam ediyorum. Hanın içinden tekrar geçip 871Sk. çıkışından dışarı atıyorum kendimi. Sağa dönüp yol bitene kadar ilerliyorum. Sonra soldan devam edip Konak istikametine yöneliyorum. Pirinç Center‘ın önünden geçip yola devam ediyorum:) O yol beni Konak‘a çıkarıyor. Konak’ta 1800’lerden kalma Yalı Cami‘sini gördüğünüzde soldaki ilk sokak Kemeraltı‘nın girişidir. Zamanınız varsa çarşısına girip bir kaybolabilirsiniz ama bayağı zaman kaybettirir:) İzmir kartpostallarının vazgeçilmezi Saat Kulesi‘nin yanından geçerek Konak Vapur İskelesi‘ne yürüyorum. Gelen ilk Karşıyaka vapuruna atlayıp en sevdiğim yolculuklardan birini yapıyorum. Deniz aşığı biri olarak bu yolculuk olmazsa olmaz diyorum. Yol boyu martılar peşinizi bırakmıyor. Martıları beslemek isterseniz vapura binmeden önce iskele önündeki tezgahlardan gevrek almanız şiddetle tavsiye olunur. Bir kaç saat önce yürüdüğüm Kordon’a bir de denizden bakıyorum. Sıra sıra apartmanlar görünüyor. İzmir’in en yüksek binası Hilton’u daha net seçebiliyorsunuz. Yavaş yavaş kıyıdan uzaklaşıyorsunuz. Hava mis gibi kokuyor. Yarım saatten kısa zamanda Karşıyaka İskelesi görünüyor.

Vapurdan inip yolun karşısına geçiyorum. Karşıyaka Çarşısı‘na dalıyorum. Yolun sonuna kadar çarşıda bir tur atıp iskeleye geri dönüyorum. Karşıyaka çok gezilesi bir yer olmadığından sadece çarşıda bir tur atıyorum. Fotoğrafları çektiğim gün sağanak yağmura yakalandığım için bir cafeye sığınıyorum. Yağmur biraz durulunca da Karşıyaka – Bornova dolmuşu ya da otobüsüyle evime dönüyorum.

Yok bu yolculuk yetmezse bir de Karşıyaka İskelesi’nden vapura atlayıp Alsancak’a geri dönüyorum. Oradaki mekanlardan birine takılıp İzmir’de olmanın keyfini çıkarıyorum:)

Son gidişimde Alsancak İskelesi’nin tam karşısında Sakız Adası diye bir mekana gittim tavsiye üzerine. Türk-Yunan ortaklığıyla açılmış dostluk temalı ferah bir yer. Oturur oturmaz sunumu çok şık olan buzlu suda bir çubuk üstünde sakız ikram ediliyor. Yunan müzikleri çalınıyor. Yine tavsiye üstüne sakızlı Türk Kahvesi’ni denedim. Kahve içinde sakız parçacıkları vardı. Şükrü Bey‘in kahvesinden sonra biraz yavan geliyor ama fikir hoş…


Bu turu gerçekleştireceklere notlar:

  • En rahat ayakkabınızı giyin çünkü tur yaklaşık 5 saat sürüyor. Tabii yürüme hızınıza, yemek için harcadığınız zamana, “şuraya da bir uğrayım” dürtünüzün sizi ne kadar yönlendireceğine bağlı olarak bu zaman değişecektir.
  • Mümkünse yalnız yapın bu turu, yürümeyi sizin kadar sevmeyen birinin yanınızda yapacağı mızmızlık keyfinizi kaçırabilir:)
  • Yemek tercihiniz İzmir’le özdeşleşmiş tatlar olursa daha keyif verici oluyor. Örneğin gevrek, darı, kumru, boyoz…
  • Zamanınız varsa Alsancak Garı’nın içine girip gezin derim.
  • Yine zamanınız varsa Kültür Park‘a (bilinen adıyla İzmir Fuarı’na) gidin. İçinde yürüyüş yolu vardır. Bir tur atın bu yolda, yaklaşık 1 saatinize mal olacaktır. Aslına bakarsanız koca bir gün bile ayırabilirsiniz Kültür Park’a. Çünkü çok büyük bir alan ve içinde müze ve bir kaç kültür merkezi barındırıyor . Tarih ve Sanat Müzesi görülmesi gereken yerlerden biri. Ayrıca İzmir Sanat’a da uğrayabilirsiniz. Mutlaka bir sergi, film gösterimi, konser vardır.

Benden şimdilik bu kadar… Bir başka gezide görüşürüz…
Special thanks to Google Maps & Flickr